Sevgiden yoksun büyüyen tefeci Kang-Do, borcunu ödeyemeyen işçilerin sigorta karşılıklarını almak için onları sakat bırakmaktadır. Bir gün annesi olduğunu iddia eden bir kadın çıkagelir ve sevgi nedir bilmeyen Kang-Do, annesi olduğunu iddia eden kadını kabullenmekte zorluk çeker. Anne, batı filmlerine alışmış izleyiciler için zorlayıcı deneyimler yaşar. Sabırlı anne oğlu için her şeyi yapmaya hazırdır. Sırf oğlu için, her şeyi...
Film Ekimi kapsamında gittiğim ikinci film olan 피에타 (Pieta, Acı), Güney Koreli sinema sanatçısı Kim Ki-Duk'un yönetmenlik koltuğuna oturduğu 18. ve en son filmi. Başarılı bir film, teknik özellikleri ve felsefesinden çok anı yaşatmalıdır derim hep. Kim Ki-Duk biraz daha derine iniyor ve sigara içer gibi izlemenizi sağlıyor filmi; Zehiri içinize çekiyor ve dumanını sessizliğin içine usulca bırakıyorsunuz, içinize dolan tarifsiz rahatsızlığı hissederken karıncaların bedeninizde dolaştığını söylüyor zihniniz size. Pieta, hissettirmek istediği acıyı en saf haliyle ciğerlerinize dolduruyor. Vücunuzun gerildiğini, başınıza ağrı girdiğini ve acının sizi karanlık tarafa yavaşça çektiğini hissediyor, kendinizi gergin bir şekilde acının kollarına bırakıyorsunuz. Filmin sonu geldiğinde ise melankolik bir uyuşmuşluk hali yaşıyor, sarsılıyorsunuz.
Son zamanlarda filmlerin beni etkileyememesinden yakınıyordum, dün gece film sonrası Ankara sokakları'nın soğuk esintisini hissedene kadar. Bir çoğunun aksine Kim Ki-Duk'un Boş ev (Bin-Jip) filminin beni Pieta kadar etkilemediğini söylemek zorunda hissediyorum kendimi. Ancak şunu da belirtmek isterim ki, günümüz filmlerinde gereksiz laf kalabalığı yapıldığına inandığım için, Boş Ev'in derdini sessiz bir şekilde anlatması hoşuma gitmişti. Keza özgün hikayesi buna çok uygun olmamasına rağmen.
Pieta, şiddet sahneleri nedeniyle özellikle kendi ülkesi Güney Kore'de tepkiyle karşılandı ve Kim Ki-Duk konuyla ilgili olarak filmin kendi ülkesinde izlenmemesinden yakındı. 69. Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan'a layık görülen Pieta, diğer filmleri ile benzer şekilde gişede başarı yakalayamadı. Nedeni genel olarak Kim Ki-Duk'un filmlerine yansıttığı şiddet ögesi olarak gösterildi. Kim Ki-Duk ise eğitsel ve sosyal açıdan aşağılık duygusu yaşadığını ve bunun filmlerine yansıdığını söylemekten çekinmiyor. Bir şekilde bu filme ruhunu veren küçük torna atolyelerinin kokusunu çekmiş bir insan.
Unutmadan belirtmek gerekir ki, film sanılanın aksine işçilerin tefeciden gördüğü zulümlerden çok, annelik iç güdüsünün kadın için ne kadar önemli olduğu ve yapabileceklerinin sınırı olmadığı üzerinedir. Güney Kore'deki işçiler'in durumu, yoksulluk ve kentsel dönüşümün insanları intihara sürüklemesi filmin konusu olmaktan çok, filmi besleyen çarpıcı detaylardır savına sahibim.
Filmin kötü eleştiriye neden olan cinsel içerikli, kadına yönelik şiddet, deforme olmuş hayvan uzuvları ve sakatlık benzeri ögeler, acıyı izleyiciye saf bir şekilde hissettirmek adına kullanılmış. Yönetmen'in acıyı hissettirme adına gerçekçi bir tutum sergilemesi de kanımca bu yöndeki olumsuz eleştirilerin haksız olduğunu göstermektedir. Keza, yaşanılan bölgenin sorunlarını ve bölge insanının ruhsal halini bilmeden 'bu film ne hakla şiddetin doruklarında geziyor' gibi bir eleştiride bulunmak yersizdir. Bunun yanında şiddet ögesi, filmin şiddet pornosuna dönüşmemesi adına dozunda bırakılarak, Sinema'nın göstermekten çok bir göstermeme sanatı olmasına da bir çok sahnede atıfta bulunuyor. Kim Ki-Duk'a saygı duruşunda bulunulması gereken bir neden daha...
Filmin afişi ve temelinde yatan fikir, Michelangelo'nun üzerine kazılı imzasını taşıyan Pieta isimli heykeline atıfta bulunmaktadır. Hristiyanlar için önem arz eden bir eser olan Pieta, İsa'nın çarmıhtan indirildiği an Meryem'in oğlunu bir eliyle sımsıkı sararak oğluna olan bağlılığını, diğer yandan serbest bıraktığı diğer eliyle de oğlu için istediği saygıyı ve yaktığı ağıtı simgeler. Heykel, Hristiyanlık inancına göre anne-oğul ilişkisini bir anne olarak Meryem'in gözünden anlatan önemli bir sanat eseridir.
Meryem Ana'nın saflığı ve bakireliğinin gençliğini koruduğu düşüncesinin, Michelangelo'nun dışa vurumu olduğu iddia edilirken, filmdeki anne figürünün de gençlikten nasibini aldığı filmin heykel ile bağlarını güçlendiren yönler arasında.
Meryem Ana'nın saflığı ve bakireliğinin gençliğini koruduğu düşüncesinin, Michelangelo'nun dışa vurumu olduğu iddia edilirken, filmdeki anne figürünün de gençlikten nasibini aldığı filmin heykel ile bağlarını güçlendiren yönler arasında.
Spoiler vermeme adına çoğu yerde kendimi frenlediğim yazıya son olarak şunları ekleyerek son vermek isterim; Filmdeki oyuncuların -işçiler dahil- kusursuza yakın ve filmin ruhu ile bağdaşan oyunculuk performansları, filmin kurgusu, hikayesi, müzikleri ve Uzak Doğulular'ın -diğerlerine göre- daha derinden yansıttıkları duygusal bağları şiddet ögesiyle harmanlayan Kim Ki-Duk anı yaşatması adına unutulmaz bir eser sunmuş biz vatandaşı olduğumuz sinema dünyasına...
Para nedir ki? Yaşam?
0 yorum:
Yorum Gönder