25th Hour (2002)

Edward Norton'un ayrı bir oyunculuk harikası olan 25th Hour ile karşınızdayız. Yaptığı yanlış seçimlerden dolayı diken üstünde ama varlıklı bir yaşam sürdüren adamın, hayatını karartacak olan şeyin varlığını getiren şey olacağı vurgusu fazlasıyla yapılan filmde,hapise girmeden önce özgür olarak yaşadığı son 24 saat,bizlere yaşadığı pişmanlıklar çerçevesinden sunulmakta. Son 24 saatte yapılan geri dönüşlerle birlikte Monty'nin geçmişi de bizlerden mahrum bırakılmıyor. Monty (Edward Norton)'nin aynada kendisiyle yüzleştiği sahne filmin en etkileyici,özetleyici ögelerindendi. Bu sahne kadar, Frank(Barry Pepper)'in  sırf Monty'nin isteği üstüne istemeyerekte olsa ağzını burnunu(Monty'nin) dağıttığı sahne de hafızalara kazınan bir başka bölümdü. Keza, babasının monologları,Monty'nin köpeğine olan yakınlığı,filmin yakın plan çekimleri,arkadaşlık ve gönül ilişkileri,sadakat ve iç yolculuk...
David Benioff'un romanından uyarlanan filmde,özellikle ses kurgusu ve müzikler filme ayrı bir hava katmakla birlikte oldukça hoşuma gitti. Ayrıca 24 saatin filme yayılması ve kaçınılmaz son olan demir parmaklıkları hiç görmememiz filmi tekdüze filmler kategorisinden rahatlıkla sıyırmaya yetiyor. Kısacası olağandışı bir film diyelim. Filmde Spike Lee tarafından 11 Eylül,Amerika'nın etnikleri ve uyuşturucu gibi konulara fazlasıyla giriliyor. Durum böyle olunca oldukça fazla sayıda mesaj da içeriyor film. Bu tip bir esere göre 11 Eylül'ün fazlasıyla işlenmesi seyirciyi gereksiz yere germekten başka bir işe yaramamış. Spike Lee'nin daha önce Inside Man'ini izlemiştim,belki en fazla bir de Malcolm X'ini izlerim o kadar. 
Filmin kurtarıcısı Edward Norton olmuş aslında,sonuçta Norton olmasa bahsettiğim güzel şeyler bu filmi bu denli izlenesi bir görsel şölen yapamayabilirdi. Bir de İngilizcesini en rahat anladığım oyuncuların başında Norton'un geldiğini farkettim,ne alakaysa şimdi! Filmde Norton'un yanı sıra Rosario Dawson (bu filmle birlikte fark etmeden üç kez üst üste farklı filmlerini izlemişim), James Brogan, Barry Papper, Anna Paquin gibi isimler oyunculuklarını en üst seviyede tutarken,Philip Seymour Hoffman ise onun oyunculuğundan neden hoşlanmadığımı tekrar göstermiş oldu.
Genelde ağır bir tempoda giden film sonlara doğru kendisinden beklenilmeyen bir hız kazanıyor. Finalde düş ve gerçek bir arada yaşatılıyor, alternatif finalinde birlikte verilmesi finali güzel kılıyor,seyirciye güzel anlar yaşatıyor. Siz de film sonlandığında 25th Hour'u ayrı yeri olan filmler kategorisine soktuğunuzu fark ediyorsunuz. Ayrıca 25th Hour'un benim için ayrı bir önemi de Amerika’ya gitmeden önceki günümü,vedalaşma anlarımı anımsatmasıydı.

Satırlarımın ışığında bu tip filmleri beğenirim diyorsanız izleyiniz,hatta beğenmiyorum diyorsanız da izleyiniz çünkü sinema adına farklı bir deneyim naçizane.

0 yorum:

Önizleme