Sinema Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sinema Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Edwin Stanton Porter (1870-1941)

Sinema tarihine geçen isimleri sayarken, ilk hareketli görüntüyü kaydeden Lumiere Kardeşler ile başlanır parmak hesabına. Ardından, konulu ilk film ve bilim kurgu olan 1902 yapımı Le Voyage Dans La Lune'un yaratıcısı George Melies'nin adı gelir dillere. Sırada ise sinemada anlatı kavramını genişleten ve uzak çekim (geniş bir alanın uzak bir mesafeden görüntülenmesi)yakın çekim, ekranda sinemayı tiyatrodan ayrıran pan hareketi gibi kavramları 7. Sanat'a kazandıran bir isim vardır; Edwin Stanton Porter. Thomas Edison için çalıştığı rivayet edilen Porter, yaklaşık 6 dakika süren The Life of An American Fireman filmiyle kurgusal filmin öncülerindendir. Porter'ın daha yeni yeni oluşmaya başlayan, stop-motion, bölünmüş ekran ve özel efekt teknikleri konusunda sinema'nın büyüleyici ismi George Melies'den ilham aldığı söylenir. Porter'ı farklılaştıran ise Melies'nin her eylemi bir sahnede gösteren anlayışına karşı farklı sahneler kullanmak olmuştur. Bu yolla seyirci-karakter arasında bağ kurmayı amaçlamıştır.

Edwin S. Porter, ilk eserini 1898 yılında Cavalier's Dream ile verir. Ancak ilk eserleri günlük yaşam görüntülerini olduğu gibi aktaran basit görüntüler olmaktan öteye gidemez. Sinema'nın illüzyonunu ise 1900 yılında çektiği Uncle Josh In A Spooky Hotel ile keşfederek, ortadan kaybolma hilesini ilk bu filminde kullanır. Aynı zamanda sinema dünyasının ilk serisi sayılan seri, Uncle Josh's Nightmare (1900) ve Uncle Josh at the Moving Picture Show (1902) ile devam edecektir. Bu dönemlerde çektiği filmlerinde sahneyi sihirbazlık gösterisi yapılan bir alan olarak kullandığını açıkça belli eder. The Mystic Swing (1900) ve Faust and Marguerite (1900) filmleri bu varsayımı haklı çıkaran örnekler olmakla birlikte karakter çatışmalarının ilk örneklerini de bu kısa süreli filmleri ile vermiştir. İlklerin sanatçısı olan Porter, naçizane tarihin ilk romantizm temalı filmini de The Kiss (1900) ile çeker. 1901 yapımı The Old Maid Having Her Picture Taken'da ise George Fleming ile birlikte ilk patlama özel efektlerini kullanmaya başlar. Bu dönemin ardından tek çekimden oluşan film süreleri uzamaya başlarken, What Happened on Twenty-third Street, New York City (1901) gibi günlük işleyişi kareleyen basit kurgular yerini farklı sahneler içeren daha komplike kurgulara bırakmaya başlar. Porter, Jack and The Beantalk (1902) ile film süresini ortalama 10 dakika ve üzerine çekerken, dünya çağında tanınan ve sinemada anlatıyı genişlettiği film olarak nitelendirilen ve uzak çekim kavramını sinema dünyasına kazandırdığı Life of an American Fireman (1903) filmini çeker.
Life of an American Fireman (1903) 6'
Filmde en basit haliyle bir itfaiyecinin düşü üzerine bir anne ve kızının yanan bir binadan kurtarılma çabası anlatılır. Anlatı, farklı sahnelerden oluşan anlamlı bir bütün oluşturularak sağlanmıştır. Filmin adını sinema tarihine altın harflerle kazıyan ise filmin 6.sahnesi olmuştur. Bu sahnede, itfaiye ekiplerinin yangın yerine ulaşırken -yoldan hızla geçişini gösterirken- kullanılan Pan (kameranın sağ/sola çevirilmesi hareketi) tekniği daha önce kullanılmayan bir tekniktir. İşte o an seyirciler, karşılarında oynayan filmlerin hareket edebilen bir şey tarafından çekildiğinin farkına varır. Büyülenmişlerdir... Özetle film, Porter'ın hareketli kamerası ve uzak çekim tekniğini kullanması gibi sinema dünyasına kattığı yeniliklerle güzel bir sentez oluşturmuştur.
İlk Ayrıntı Çekim - The Life of an American Fireman (1903)
The Great Train Robbery (1903) 11'
The Great Train Robbery (1903) filmi ise basitçe, bir tren soygununu ve soyguncuların yakalanma sürecini konu alır. Film, yanlış bilindiği üzere ilk Western filmi değildir. Ancak, ilk konulu ve o güne kadar en uzun süren Western filmidir. Filmde, aynı zamanda meydana geldiği varsayılan iki farklı kurgunun kesik kesik verilmesiyle oluşturulan ve seyirciyi oturduğu yere mıhlayan paralel kurgu tekniği kullanılmıştır ve bunun tarihte bir ilk olduğu bilinmektedir. Çünkü o güne kadar düz kurgu tekniği kullanılmış, daha doğrusu kullanılmak zorunda kalmıştır. Düz kurguda bir görüntü ondan önce gelen görüntüyü takip eder ve kurgularda kesinti yoktur. Zaman sabit olarak ilerlemektedir. Yani paralel kurgudaki gibi aynı zaman dilimi, aksiyon oluşturacak şekilde kesik kesik verilmez. Buna ek olarak, filmin sonunda (kimi makaralarda başında) seyircilere doğrultulan ve ateşlenen silah, günümüze kadar bir çok yönetmeni farklı şekillerde etkilemiştir. Ancak, hiç bir yönetmen ilk gösterimlerde kendilerine ateş edildiğini sanan seyirciler kadar derinden etkilenmemiştir.
Dikkatinizi çekmek isterim ki en son bahsettiğim film 1903 yapımı ve filmde kesintisizlik ve perde yönü adına herhangi bir hataya rastlamadım. Zaten bu gibi bir hata yapılsa bile herhangi bir eleştiride bulunursam Lumiere Kardeşler'den Sidney Lumet'e kadar bütün sinema tanrıları tarafından lanetleneceğimin farkındayım. Bunun içindir ki dönem filmlerinin güne göre değil dönemine göre eleştirilmesi gerektiğine inanırım. Tüm yenilikçi tarzına rağmen Porter'ın hiçbir filmi bende Melies'nin Le Voyage Dans La Lune'ü kadar büyülü bir etki bırakmamıştır. Onun yaptığı başka bir şeydi, tarif edilecek gibi değildi...

Her Şey Yoluna Girecek?!

Everything is going to be alright... Be kısmından sonrası okay,fine şeklinde de çeşitlendirilebilip, Türkçe'ye genelde "Her şey yoluna girecek." şeklinde çevirilir. Bu replik izlediğim filmlerin en az yarısında vardır diyerekten ufak bir test yaptım ve sonuç beklediğimin de üstünde. Son 3 haftada izlediğim 20 filmin 15'inde bu sözcük en az bir defa kullanıldı. Geri kalan 5 tanesi de genelde Avrupa çıkışlı filmler.
Konuyla ilgili en iyi tespit ise dolaylı bir şekilde Stephen King'ten gelmişti. Cep telefonlarından gelen bir sinyalle insanların çıldırmasını anlatan apokaliptik romanı Cep'te (Cell) bu sözleri bir karaktere söyletip, bu sözlerin işler boka sardığında söylendiğine ve içinin boş olduğuna değinmişti. Yani aslında yoluna girecek olan bir şey olmayacak!
Cell demişken, Stephen King'in bu romanını adadığı yakın dostu George Romero romanı filme uyarlasa da gözler bayram etse...

Le Voyage Dans La Lune (1902)

Sinema tarihinin ilk bilim-kurgu filmidir Le Voyage Dans La Lune (la voyaj danla lün okunur,Ay'a Seyahat olarak Türkçeleştirilir). Bununla kalmayıp aynı zamanda ilk uyarlama (Jules Verne ve H.G.Wells'in eserleri,bazen alıntı yapılarak bazen esin kaynağı olarak kullanılarak senaryolaştırıldı) film,ilk özel efekt ve ilk yenilikçi animasyon kullanılan film özelliklerini de taşır. Filmde kamera sabittir. Kullanılan dekorlar ve kesip biçme hileleri bilim kurgunun ilk çalışmalarını açıkça gözler önüne serer. Bu film o günün şartlarına göre bir dönüm noktasıdır,olağanüstüdür.
Lumiere Kardeşlerin ilk hareketli görüntü denemeleri ve gündelik yaşamdan yakaladığı karelerle yarattıkları akışlardan sonra en yenilikçi,hatta ve hatta en film gibi film (seyredilmeye değer) damgası yer Georges Melies'in Le Voyage Dans La Lune'ü. Neden yenilikçi? Çünkü içine öykü katılan ilk filmdi. Lumiere Kardeşler'in 1895 yapımı Arrival of a Train at La Ciotat'ı gündelik yaşamdan alınan bir kesit gibiydi. Bu yüzden Ay'a Seyahat,Sinema Tarihinin ilk filmi olarak da anılır.
Filmin ana teması uzay; İnsanlar için hep bir bilinmez oldu bu sonsuz boşluk. Satırlara da yansıyacaktı tabi bu durum. Filme ilham veren,bu düşünceleri satırlarında canlandıran De La Terre a La Lune'ü ile Jules Verne ve First Men in the Moon'u ile H.G.Wells gibi. Ve 1902 yılında,insanoğlu'nun Ay'a ayak basmasına daha onlarca yıl varken böylesine görsel bir şölen ortaya çıkaran,bu bilinmezi gözlerde canlandıran, sinemada hileyi ve bilim kurgu türünü bir bakıma keşfeden ve gelecek nesillere sunan Georges Melies. Bu isimler bu eseri yaratıp yaşamasını sağlayacak isimlerdi.
Aşağıda göreceğiniz ilk görsel filmle özdeşleşen bir kare ,aslında çok ciddi bir yaratım; İnsanoğlu yıllar sonra mekik denen zavazingosunu gözüne sokmayacak mıydı biricik uydusu Ay'ın?!
Filmin Konusu: Bir grup bilimadamı Ay'a gitmek üzere plan yaparlar. Hazırlıklar yapılır,halk heyecanla fırlatma anını bekler. Demircilerin,döşemecilerin ve marangozların hazırladığı roket,bir top aracılığıyla fırlatılır ve Ay'a inerler. Burada Selenitlerle karşılaşılar. Ay'ın sakinleri rahatsız edilmekten hoşnut değillerdir ve bilimadamlarını esir alırlar. Bilimadamları bir şekilde kurtulup tekrar Dünya'ya döner. Alkışlarla karşılanırlar.
Filmde Ay ile ilgili doğru yanlış sanılar var. Doğrulardan kesinlikle etkileniyorsunuz. Yanlışlar ise şu an Ay ile ilgili bildiğiniz şeylerle kıyaslayacak olursanız keyiflendiriyor insanı. Aynı şekilde şu an çekilen bazı filmleri düşünüyorum,acaba 100-110 yıl sonraki insanları (olacaksa) nasıl keyiflendirecek. 

Önizleme